25 Şubat 2010 Perşembe

maybe not.

arada herkesin büyük hayalkırıklıklarını, doldurulamayan boşlukların verdiği hissizleşmeyi yaşaması gerekir mi?

hayaller kuruyoruz. her şeyi kendimize uyduruyoruz. yapabileceklerimizi değil olmasını istediklerimize odaklanıyoruz.

insanın kaderinde var mı? mutsuzluğu, durgunluğu, umutsuzluğu, mutluluğu? bunların hepsi insanın bilinmeyen kaderinde var mı? cevabı olmayan soruların haklı galibiyeti mi yoksa bunlar? kaderinde insanlar var mı? seni seven, seni üzen, seni bırakıp giden, sana dönen.. yoksa olmayanı bekleyiş mi tüm bu saçmalık..

olmayacak bir rüya mı yoksa tüm bu gördüklerim.

bir yola girmek bile olmuyor; o yol da bitiyor eninde sonunda. her zaman.


bomboş duygularla bilinçsizce yürüdüğün sokakta kaldırımın köşesinde gizlice, sessizce açmış bir çiçek gördüğünde, ya da güneşli bir günde patisini yalaya yalaya siesta yapan minik bir kedi gördüğünde o anlamsız boşluk biraz doluyor sanki? yüzünü gülümsetiyor minik patisi, göbeğini gere gere, senin sorgulayıp durdugun hayatın keyfini çıkaran pisi.. peki bu nasıl oluyor diyorsun?

o nasıl yapıyor? o nasıl hayatta kalıyor..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder